Bu haftasonu büyük cahilliğimizden kurtulmak adına, ilk kez Yerebatan Sarnıcı ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ni ziyaret ettik.
Gitmek isteyenler için çok doğru bir zamanda olduğumuzu belirteyim, İstanbul'a gelen turist sayısı inanılmaz azaldığından, ikisine de hiç sıra beklemeden girebildik.
Yerebatan Sarnıcı çok büyüleyici bir yapı gerçekten; ancak restorasyon çalışmaları sebebiyle suyu tamamen boşaltılmıştı. Su kısmı pek mühim değil; ancak gördüğümüz kadarıyla İBB Kültür A.Ş. tarafından oldukça başarısız bir şekilde işletiliyor.
Sarnıcın Bizanslılar tarafından 6. yüzyılda yapılmış olduğu ve hatta aslen bazilika olarak yapıldığı; sonradan sarnıca dönüştürüldüğü göz önünde bulundurulunca içeride çalan tasavvuf müziğine anlam vermek mümkün değil. Daha da üzücüsü, içeride kavuklu-peçeli, padişah ve haremi konseptli fotoğraf çektirip satın almak için dev aydınlatmalı bir köşe ayırılmış. İçerinin genel aydınlatmasıysa yetersiz.
Yerebatan Sarnıcı'ndan çıkıp, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne doğru ilerlerken, yolun kenarında Bizans – Roma dönemine ait bir çok kalıntının başıboş bir şekilde durduğunu görüp üzüldük. Akabinde de, bir babanının kızına, “bunlar çok eski şeyler, bizans'tan kalma, yani bizim atalarımızın değil” şeklinde yaptığı güzide uyarı da bütün konsepti güzelce özetlemiş oldu.
Neyse ki, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde gördüğümüz eserler, bu gördüklerimizi bize bir nebze unutturabildi. Müzeler 3 kısımdan oluşuyor, Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi. Giriş yalnızca 20 TL, müze kartınız var ise ücretsiz.

Kurucusu günümüzde daha çok ressamlığıyla bilinen Osman Hamdi Bey. Şehir efsanesine göre, önceden Aya İrini Kilisesi'nin içerisinde bulunan müzenin ayrı bir binaya çıkması için bir türlü devletten bütçe alamayan Osman Hamdi Bey, kendi bir yıllık maaşının kesilip müze binası yapılması için ricada bulununca, 2. Abdülhamit siz devletimizden daha mı zenginsiniz deyip şimdiki binanın yapılması için bütçe veriyor.
Müzede gerçekten çok iyi eserler var. İskenderin lahdi, devletler arası ilk barış antlaşması olan Kadeş Antlaşması'nın orijinal tableti, en eski demir sikkeler, bilinen en eski aşk şiirinin yazılı olduğu tablet, bilinen eski harita ve şehir planı, ağlayan kadınlar lahdi, bir sürü roma heykeli ve mezopotamya eseri burada.
Yalnız içerideki bilgilendirmeler, yerleşim ve düzenleme, özetle eserler dışındaki herşey yanlışlarla dolu. Bazı eserler camın içinde resmen 1 metre içeri konduğu için ne eseri görebiliyor ne açıklamasını okuyabiliyorsunuz. Bazılarınınsa ne kaidesi ne de cam koruması olmadığı için istemeden çarpıp zarar vermeniz çok olası. Kimi yerde herşey tıkış tıkış sergilenirken, bazı alanlarsa elde sergileyecek eser yokmuşçasına devasa boşluklarla dolu. İnsanlar eserleri elleyerek geziyor, içeride çok az insan olmasına rağmen görevli sayısı yetersiz. Çağlar boyunca İstanbul diye bir kısım var, ne kronolojisini takip edebildim ne de açıklamaları, kafamda hiçbir şeyi bir dönemle örtüştürüp net bir kronolojiye ya da bağlama oturtamadım ben mesela. Bazı çok önemli eserlerinse önemini anca gezdikten sonra eve gelip internetten okuyarak anlayıp öğrenebildim.


Rivayete göre sergilenen kadar, yer bulunup da sergilenemeyen eser varmış. İskender lahdini bile göremedik biz mesela. Sanırım restorasyon sebebiyle bazı eserler yerlerinde değil. Umuyorum restorasyon sonrası (gerçi deprem için yapılan bir çalışmaymış) müzeyi daha iyi bir halde bulabiliriz.
Tüm bunlara rağmen gitmediyseniz mutlaka gidin; gitmeden de eserlerle ilgili ufak bir ön okuma yaparsanız, gezerken bizden daha fazla verim alacağınız kesin.
#İstanbul #Müze #Arkeoloji #ArkeolojiMüzesi #YerebatanSarnıcı #MüzeKart